top of page
routes__3759779708_4b20e479f1_o.jpg

Karadaki yolculuğunu itilerek sürdüren Yorkshire Straif.
Pointed Arrow, Sürükleme, 2009. Görsel: Pointed Arrow Performance, sanatçının izniyle.

Rotalar Yaratmak:

Canlı Sanatta Yolculuklar

Derleyen ve Yazan: David Overend

Giriş
Arşivde Bir Yolculuk, 1979-2012
Richard Long
Forced Entertainment
Wrights & Sites
Phil Smith
Necessary Journeys
Fernando Arias
Oreet Ashery
Francis Alÿs
Pointed Arrow
Lone Twin
Kieran Hurley İle Röportaj
Buz ve Safir Alev Ersunlar, Nic Green
Community Spirit’i Suya İndirmek, David Overend

Bu Çalışma Odası Rehberi [1], Canlı Sanat'ta yükselen bir trend olan yolculuklarla ilgili. Son otuz yılda "yere-özgü" performansın yerleşik bir model haline gelmiş olmasına rağmen, bugün, yerlere/yerlerden uzaklara giden veya yerler arasında gezinen çalışmalara ilgi artmakta. Seyahate bu "dönüş", küreselleşmeye, iletişim teknolojilerinin gelişmesine ve sınırlar arasında daha önce eşi benzeri görülmemiş bir bağlanırlığa verilen bir yanıt olarak değerlendirilebilir. Nicolas Bourriaud'nun önerdiği gibi, gittikçe küreselleşen bir dünyada, zaman ve mekanda hareket etmek modernitenin bu aşamasına verilmesi gereken bir tepki haline geldi. Bu değişen sosyal, politik ve ekonomik ortamda, “göçmen, sürgün, turist ve kent gezgini", çağdaş kültürün baskın figürleridir [2]. Bu Rehber, çeşitli canlı sanat uygulamalarında inşa edilmiş olan rotaların bazılarını takip etme çabası.


Halihazırda önemli sayıda sanatçı, çalışmacı ve tiyatro topluluğu; işlerine seyahati dahil etmekte ve yolculukları çeşitli şekillerde kullanmaktalar. Bunlara Wrights&Sites ile bireysel üyeleri, Lone Twin, Forced Entertainment, Nic Green, Kieran Hurley ve Pointed Arrow dahil. Çok daha fazlası sıralanabilir, ancak bu kısa listede bile belirgin bir çelişki baş göstermeye başlıyor: doğası gereği küresel bir görünüme sahip pratiklere Batılı (bilhassa İngiliz) bir odaklanma.

Çeviri: Ayşe Draz

Bu Rehber, bu nedenle, rotaların yanı sıra köklerle de ilgili; bu fikir ve pratiklerin yeşerdiği coğrafi, kültürel ve politik bağlamı göz önünde bulundurarak. Bu yüzden, Rehber yukarıda verilen örneklerin yanı sıra, uluslararası sınırlarda çalışan Francis Alÿs (Belçika/Meksika), Oreet Ashery (İsrail/İngiltere) ve Fernando Arias (Kolombiya/İngiltere) gibi sanatçıların çalışmalarıyla da ilgileniyor.

Genel olarak, bu yorum, deneme ve röportajlar derlemesi Canlı Sanat'ın bu zengin alanını incelemek isteyen öğrenciler, araştırmacılar, sanatçılar ve izleyiciler için bir kaynak olarak tasarlanmıştır. Bu nedenle, okuyucuları yararlı taraflara yönlendirmek üzere kapsamlı teorik analizlerden kaçınmakta. Bununla birlikte teorik boyut, onunla ilgilenenler için mevcut. Kieran Hurley’nin Otostop'u (Hitch) ve Lone Twin’in Tekne Projesi (The Boat Project) gibi önemli performanslar ve sanat eserleri ile doğrudan ilgilenen Rehber, bu pratiğin topluluk, siyasi özerklik ve hareket içeren ev algıları da dahil, yükselen çeşitli temalarına işaret ediyor. Bu çalışmada, çağdaş sanatsal ortamı yeniden tanımlayan yeni konfigürasyonlar ortaya çıkarken, yolculuklar performans anına kodlanırlar; onun içinde yer almak yerine onun içinden geçerek.


İlk bölüm, Live Art Development Agency (Canlı Sanat Geliştirme Ajansı) Çalışma Odasında yer alan kitaplar, rehberler, DVD'ler ve makaleler dahil olmak üzere bir dizi metni tanıtıyor ve onlar üzerine kafa yoruyor. Ortaya, bizi Richard Long'un tek başına gerçekleştirdiği yürüyüşlerinden, Wrights & Sites ile Phil Smith'in yürüyüş oyunlarına, Lone Twin ve Pointed Arrow'un şenlikli komünal gezilerine götüren bir anlatı ortaya çıkar. Bu yolculuklar şehirlerde ve kırsalda, bireysel ve toplumsal olarak, birkaç dakika veya birkaç ay içerisinde gerçekleşir. Yolculuğa dayalı pratiğin çeşitliliğini yansıtırlar, ancak yola devam etmenin politik açıdan progresif olanaklarına dair benzer bir sorgulamayı da paylaşırlar.


İkinci bölüm, Kieran Hurley, Nic Green ve Lone Twin'in çalışmaları ile kapsamlı karşılaşmalar sunuyor. Hurley’nin 2012’de İngiltere’yi gezen performansı Otostop, genç aktivist tiyatrocunun G8 zirvesini protesto etmek için 2009 yazında İtalya’daki L'Aquila kentine kadar otostop çekmesini anlatıyor. Hurley ile 2012'de Londra'da yapılan bir röportaj, yolculuğun politik gerekçelerine ve Hurley’nin bu kişisel yolculuğu kamusal bir performansa tercüme etme konusundaki deneyimlerine dair bir fikir veriyor. Bunu Nic Green’in İskoçya, İrlanda ve Hindistan’da gerçekleştirdiği bir dizi yolculuğu şiirsel anımsaması takip ediyor. Green’in katkısı, sanatçının insanlarla ve doğal çevre ile karşılaşmalarına dair bir yansıma sunuyor; yeni performans projelerinin ortaya çıkmasına neden olan yolculuklar. Daha sonra Lone Twin’in Tekne Projesi ile kişisel bir karşılaşma aktarılıyor. Mayıs 2012'de Emsworth, Hampshire'da suya indirilen Community Spirit (Topluluk Ruhu), yüzlerce bağışlanan ahşap nesneden inşa edilmiş bir deniz aracı. Teknenin ilk seferi, denizden uzaklaşıp ülkenin iç kısımlarına, Milton Keynes'e taşınmadan önce İngiltere'nin güney sahilinde çeşitli limanları ziyaret etti ve bugün yelkencilik ve sanat etkinlikleri için halka açılmış durumda.

Bu metnin ötesinde, Making Routes, performans ve yolculuklar arasındaki ilişkiyle ilgilenen kişiler için çevrimiçi bir kaynak ve de bir network olarak mevcut. Bu akran liderliğindeki grup, düzenli olarak etkinlikler gerçekleştirmekte ve ilgili yayınları, sanat eserlerini, bireyleri ve organizasyonları bir araya getirmekte. Burada sunulan pratik ve yorumlar ilginizi çekiyorsa, lütfen web sitesini ziyaret edin ve ağa katılın.


www.makingroutes.org

David Overend, 2012

Arşivde Bir Yolculuk, 1979-2012
Canlı Sanat, doğası gereği yolculuk temelli bir sanat biçimi olarak anlaşılabilir. Fiona Wilkie performansın, özellikle de belirli bir yerle olan ilişkisini araştırmak için yapılan çalışmalarda, “esas olarak hareketin kodlanması” [3] ile ilgili olduğunu ileri sürer. İster gerçek hareketle ister fikirlerin hareket etmesiyle olsun, canlı performans, mobilizasyonu sıklıkla kilit bir strateji olarak kullanır. Canlı Sanat biçimlerinde, gevşek ama "sürekli ilerleyip devam eden, değişen ve çevresine uyum sağlayan" [4] bir sanatsal pratikler koleksiyonu ortaya çıkmakta. Live Art Development Agency Study Room koleksiyonundaki işlerin çoğunun yolculuk temasıyla kolaylıkla ilişkilendirilebilmesinde de, hareket ve yolculuk ile ilgili bu genel meşguliyet kendini göstermekte. Arşivde yer alan binlerce metin kendine bir yer bulmak için yarıştığından, bu listenin oluşturulması belli bir zorluk ortaya çıkardı. Sonuç olarak, bu bölüm Çalışma Odasındaki çok çeşitli DVD, kitap ve makaleler için kapsamlı bir rehber değil. Daha ziyade amaç, bir hikaye anlatacak, meselelerin zaman içerisindeki evrimini öne sürebilecek ve yolculuğa dayalı Canlı Sanat örneklerinin yelpazesini ortaya koyabilecek küçük bir seçki sunmak.

Richard Long
Richard Long, tabiatta bir izlek yaratan ve bu yolculukları gelecek nesiller için belgeleyen bir yalnız erkek yürüyüşçü. Long'un yürüyüşleri arasında, Avon Nehri'nin ağzından Mersey Nehri'nin kaynağına yaptığı ve Avon’dan avuç dolusu gelgit çamurunu Thames, Severn, Trent ve Mersey Nehirlerine attığı bir yürüyüş olan Çamur Yürüyüşü (Mud Walk) (1987) ve on sekizinci mildeki kurbağa yumurtası ile seksen beşinci mildeki kelebek gibi başlangıç noktasına olan mesafelerini listeleyerek tabiatın öğelerini belgelediği Bahar Yürüyüşü (Spring Walk) (1991) var. Seçili Yürüyüşler'de (Selected Walks), Long'un yalnız başına yaptığı gezilerini kaydettiği bazen şiirsel metinler, yolculuklarına sebep veren rotalar ve 
kuralları çağrıştırır. Art arda yürüyüşlerin ritmi sayesinde, metinlerin sabitliği ve yürüyüşlerin hareketi arasında bir gerilim ortaya çıkar. Okuyucu, Long’un yolculuğunu gerçekleştirdiği anlardan özellikle uzaklaştırılır.

linewalking.jpg

Richard Long, Yürüyerek Yapılmış Bir Çizgi, 1967. Kavramsal fotoğraf.
Fotoğraf: Richard Long, richardlong.org aracılığıyla.

Forced Entertainment
Forced Entertainment'in son otuz yılda gerçekleştirdiği performansların çoğu bir şekilde yolculukları kullanmıştır. Seyircilerini bir yolculuğa çıkarmak veya performans alanında bir yolculuk yaratmak için, rehberli otobüs turlarından kıyamet sonrasıvari arayışlara kadar çeşitli taktikler kullanılmıştır. Burada temsil edilen performanslar topluluğun yaratıcı yaklaşımının sürekli olarak yenilendiğini göstermektedir. Bu Şehirdeki Geceler (Nights in This City) (1995) Sheffield'a -önceki çalışmalarının çoğunu şekillendiren şehir– doğru, tiyatro mekanının dışına çıkma dürtüsünü takip eder. Seyahatler (The Travels) (2002) için, topluluk, İngiltere’yi tepeden tırnağa dolaşarak ayrı ayrı bireysel yolculuklarına çıkmışlar, sonra deneyimlerini performansta anlatmışlardır. Son olarak, Manasız Hikâye (Void Story), (2009) kasvetli bir hayali manzarada bir 
çiftin kabus yolculuğunun hikayesini, projeksiyondan yansıtılan foto- animasyonlarla anlatan canlı bir radyo tiyatrosu biçimini alır.

Bu Şehirdeki Geceler (Nights in This City) (1995, 1997)

1995'te Forced Entertainment izleyicilerini bir yolculuğa çıkardı. Bu Şehirdeki Geceler‘de topluluk, doğdukları şehir Sheffield etrafında bir otobüs turu kurguladı. 1997 yılında Rotterdam’da bu turu yeniden düzenleyerek şehri, hikayeler, yalanlar ve hayallerle "yeniden yazdılar" [5]. Bu muzip otobüs turu "farklı bir hakikat arayışı içinde gerçeklerden kaçındı" [6]. Richard Lowdon'ın canlandırdığı rehber, seyirciler kentsel manzarayı dolaşırken, bu şehirlerin alternatif bir versiyonunu sundu:


Hanımlar ve beyler Roma'ya hoş geldiniz... bu şehir benim için üç şeyle tanınır -bira, tarihi binalar ve başka bir şey... Tam şurada, bu binaların arkasında, ufuk çizgisinde eğik Pisa Kulesi’nden bir görüntü yakalayabilirsiniz... Ve daha önce Venedik'e gitmiş olanlar kokuyu tanıyacaklar... [7]


Rehber, turun başında, "Hanımlar ve beyler, içmiş olduğum ve hiç şanslı olmadığım konusunda sizi uyarmanın adil olacağını düşünüyorum" ve sonrasında, "coğrafyada hiçbir zaman iyi değildim" diye itirafta bulundu [8]. Turun güvenilmezliği baştan belirlenmişti ve tur ilerledikçe şehir Roma'dan Berlin'e, Paris'e ve binaların adlarını da temizlik ürünleri, atlar, dilekler ve hayaletlerden aldığı bir binalar şehrine dönüştü.


Seyahatler (The Travels) (2002)
Farklı bir yaklaşım benimseyen Seyahatler için topluluk üyeleri İngiltere yollarına koyularak, "doğrudan veya dolaylı olarak macera, ya da en azından metafor ve alegori vadeden" yerlerin bir listesini yapmaya çalıştılar [9]. Umut Sokağı, Aşk Sokağı, İngiltere Bulvarı, Cehennem Şeridi, Öykü Bahçeleri... Tesadüf eseri ortaya çıkan, garip rotalar ve beklenmedik karşılaşmalar içeren bir yol güzergahı. Sonuçta ortaya çıkan performans, altı oyuncunun yolculuklarında deneyimledikleri olayların ve karşılaşmaların minimalist bir şekilde anlatılması biçimindedir. Sanatçılar, önlerinde metinlerinin görünür olduğu masalarda otururlar ve sadece, maceralarını görselleştirmek için, tepede bir projektör mevcuttur. Oyunsu bir görev olarak başlayan geziler, kısa bir zaman içinde risk ve belirsizliğe yol açarlar. Kısa çöplerin çoğunu Claire Marshall çeker:

Yollar listesinde beş tane ÖLÜ SOKAK vardı ve üç tanesi bana düştü, üstüne de Cehennem Sokakları, Hades Sokakları ve Hançer Sokakları'ndan payıma düşenden fazlası. Bu yerlerin çoğu kırsalın derinliklerindedir; sanki cehennem ve ölüm, insanların toplandığı yerlerden uzakta en iyi saklanırmış gibi [10].


Sokak adlarının içerdiği vaatleri sokakların yerine getirmemesi yüzünden genellikle bir hayal kırıklığı ortaya çıkar. Aşk Sokağı'nda aşıklar yoktur; Evrensel Karayolu’nda John Rowley’e tükürülür. Bu deneyimlerin birçoğu tesadüfler ve keşifler ile belirlenir, tıpkı Cathy Naden’in bir eğlence parkında kaybolması gibi. Başka yerlerde, olaylar performansçılar tarafından başlatılır: Marshall kendine Bakhüs Yolu'ndaki tüm sarhoşluk türlerini listeleme görevini verir; Jerry Killick, Aşil Sokağı'nı ziyaret ettikten sonra tüm zayıf noktalarını listeler. Long'un kitabı gibi Seyahatler de, geçmişte gerçekleşen bir dizi yolculuk ile bu yolculukların burada ve şimdi gerçekleşen canlı performanstaki anlatımı arasında bir çelişki yaratır. Alex Mermikedes [11] için bu, sahne estetiğinin basitliğinin "sadece hayallerimizde var olan olaylarla ilgili ayrıntıları, atmosferi ve duygusal bağlılığı" beraberinde getirdiği bir "çift görme" yaratır [12]. Yaratılan dünyalara ulaşmamızın tek yolu performansçılar aracılığıyladır ve bu onlara tuhaf ve başka bir dünyaya aitlermişcesine bir hava katar. Seyahatler, bu etkiyi, yolculukların dinamik ve yüklü dünyasını sahnenin durağan ve minimal dünyasına yerleştirerek sağlar.


Manasız Hikaye (Void Story) (2009)
Manasız Hikaye, kıyamet sonrasında, İngiltere gibi görünen bir yere yapılan kurgusal bir yolculuktur. Performans, hikayenin kısmen resmedilmiş, kısmen fotografik görüntülerini gösteren bir projeksiyon perdesi önündeki masalarda oturan performansçıların canlı radyo tiyatrosudur. Silah seslerinin, telefon görüşmelerinin ve yağmur yağışlarının ses efektleri, önlerindeki metnin sayfalarını çevirerek tüm karakterleri seslendiren performansçılar tarafından gerçekleştirilir. Bu iş bir tiyatroda gerçekleşen yolculuklarla ilgili bir performanstır gene, ancak bu sefer yolculuk tamamen kurgusaldır.

VS-7-PROJ.jpg

Forced Entertainment, Manasız Hikaye, 2009.
Oyun sırasında projeksiyonda gösterilen resimlerden biri.
Görsel: Tim Etchells ve Vlatka Horvat, forcedentertainment.com üstünden.

Hikayedeki çift, sadece bir gün içerisinde (başka korkunç şeylerle birlikte) tahliye edilir, vurulur, yeraltı tünel sistemine atılır, manyaklar tarafından kovalanır, içi dondurulmuş bir taşıtın içinde kilitlenir, kaçırılır, ezilir, köpekler ile diğer vahşi hayvanlar tarafından kovalanır ve vahşi doğada ölüme terk edilir. Etkisi, çağdaş kent yaşamını tanımlayan tehlikeler ve adaletsizlikler hakkında akıllıca yorum yapan ve daha da kötüye gidecek olan bir talihsizlik bombardımanıdır. Bununla birlikte, Manasız Hikaye, acımasız olumsuzluğu vasıtasıyla garip bir biçimde iyimserliğe varır. Bu çiftin, zorla çıktıkları kabusvari yolculuklarında başlarına ne gelmiş olursa olsun, elbette işler o kadar da kötüleşmeyecektir?

Wrights&Sites


Phil Smith
Wrights & Sites, 1997'de Exeter'de bir performansçılar topluluğu ya da pratikleri ile karşılaştıkları yerler arasındaki ilişkiyi araştırmakla meşgul bir ustalar [13] topluluğu olarak kurulur. İskele Şey (The Quay Thing) (Exeter Quayside, 1998) de dahil olmak üzere bir dizi yere-özgü erken projeden sonra, grup ve bireysel üyeleri, kısa bir zaman içinde dikkatlerini bu konumların zaten ne kadar  
performatif olduğuna yöneltirler. Grup, kasabalardan şehirlere, ormanlara ve adalara kadar çeşitli yerlerle ilişkiye geçen, yer ve mekan kavramlarına yanıt veren çalışmalar yapmaya devam eder. İşleri sık sık bu yerler içinde ve arasında yolculuklar yapmayı içerir.


Kendi doğdukları kasaba içinde gezinmek üzere çeşitli stratejilerle deneme yaptıkları Bir Exeter Yanlış Rehberi (An Exeter Mis-Guide) [14], kenti "kendisini icra etmeye" teşvik etmeyi amaçlayan, kentsel ortamı yürüyerek keşfetmeye yönelik oyunlar, kurallar ve talimatlar içeren bir alet kutusu sunar [15]. Herhangi Bir Yerin Yanlış Rehberi (A Mis-Guide to Anywhere) [16] ise, dünyanın herhangi bir yerinde herhangi birinin altüst edilmiş yaya aktivitesini deneyimleyebilmesi için daha önceki yanlış rehber kavramını genişletir. Bu kısa kitapçık, şehir yaşamını deneyimlemek için alternatif yollar arayan aylaklar ve gezginler tarafından yaygın olarak kullanılan etkili bir kaynak olmaya devam etmektedir. Resimli sayfalarında, "verdiğimiz rahatsızlıktan dolayı özür dileriz" gibi, yürüyüşçüyü "yol çalışmalarını, toprak hafriyat ve arkeolojik buluntulardan oluşan ücretsiz bir açık hava sergisi olarak görmeye" davet eden bir dizi yanlış rehber önerisi bulunmaktadır [17]; Sergici (The Exhibition-ist) ise sanat galerileri ve müzelerin "statik, sessiz, pasif mekanlarına" yapılan sık ziyaretlere "renk katma" önerileri içerir [18]. Bu keşif sürüklenmelerinin merkezinde, Phil Smith'in “mekanın gündelik olarak yeniden yaratılması” olarak adlandırdığı, gündelik olanın oyunsu altüst edilmesi yatar [19].


Herhangi Bir Yerin Yanlış Rehberi, direnişçi bir kültürel pratik olarak yürümeye kolay erişilebilir ve oyunsu bir giriş rotası ortaya koyarken, Smith’in Mitocoğrafya'sı (Mythogeography) (2010) “yaya direnişinin” olanakları hakkında daha derin ve daha karmaşık bir öneridir. Coğrafyayı bir mit oluşturma süreci olarak ele alan Smith, "(en geniş, gündelik anlamıyla) performansın alanını, çoklu katmanların mekanı olarak gören, deneysel bir yaklaşımı savunur" [20]. Wrights & Sites'in "yanlış rehberler" stratejilerini geliştiren Mitocoğrafya, "kendi mito-
coğrafik pratiğini oluşturmak isteyenler için, fikirlerden oluşan bir alet çantası" 
sunmaktadır [21]. Bu anlaşılması zor, çelişkili ve performatif yazıda; okuyucu; sayfalar arasında dolaştığı ve çapraz başvurular, ilaveler ve yan notlar arasında gezindiği bir metinsel yolculuğa çıkmaya davet edilir [22].


Zorunlu Yolculuklar (Necessary Journeys)
Sanatta çeşitliliği teşvik eden Decible programından ortaya çıkan "Zorunlu Yolculuklar" (Necessary Journeys) (2005), BFI Black World ile birlikte bir Arts Council England (İngiltere Sanat Konseyi) projesidir. Seyahat burslarını, misafirlik programlarını, arşivleri ve film çalışmalarını içeren girişim, İngiltere'de çalışan sanatçılarla bir "diaspora anlatısı" [23] serisini bir araya getirdi. Projenin çıktıları, editörlerin "bir dizi sanat projesi arasında bir rota haritası çizmek için fikirleri, arzuları ve istekleri birleştirmek" olarak tanımladıkları "bir çeşit kılavuzda" toplanır [24]. Rehbere, bazıları belgelenmiş ve Live Art Development Agency'nin Çalışma Odası'na girmiş, bu metinde Fernando Arias ve Oreet Ashery'nin filmleri tarafından temsil edilen DVD'ler, görüntüler, hikayeler ve performanslar eşlik eder. Kılavuzda açıklandığı gibi, bu yolculuklar projenin 'seyahat' bölümünün bir parçasıydı:


Dijital medya ile çalışan sanatçılara; macera, yenilenme ve düşünme arzusuyla motive olmuş yolculuklar (gerçek ya da sanal) yapmaları için profesyonel gelişim bursları şeklinde bir fırsat sunuldu. [...] Neticedeki yolculuklar, taze ama sezen gözlerle bakılmış, bilinen ve bilinmeyen her türlü topolojiyi kapsayan, muhteşem bir coğrafi yayılımı temsil ediyor. Çin'den Patagonya'ya kadar bu yolculuklar, sözü edilmemiş bir geçmişle ve henüz belirsiz bir gelecekle son derece kişisel etkileşimler oluşturmayı amaçlıyor [25].

Fernando Arias
Patagonya gezisi; Londra merkezli, Kolombiyalı bir sanatçı olan Fernando Arias'ınkisiydi. "Muazzam bir insan yokluğu ve izolasyon" arayışı içinde olan Arias [26], ilk önce ebeveynleri, onların ulusal kimlikleri ve kendisinin yakın zamanda edindiği İngiliz vatandaşlığı hakkında röportaj yapmak üzere Kolumbiya Quindío'daki doğduğu kasabaya gitti. Daha sonra Kolumbiya'nın Pasifik kıyılarındaki yağmur ormanlarını ve Şili'nin kuzeyindeki Atacama çölünü ziyaret etti. Yolculuklar, "izolasyon" ve "mutlak özgürlük" vadeden bir yer olan Patagonya'daki "dünyanın sonu" ile tamamlandı [27].

necessaryjourneys.jpg

Fernando Arias, Zorunlu Yolculuklar, 2006.

Projenin videosu, 13’30”.
Video: Fernando Arias, sanatçının izniyle.

Bu yolculuğun video görüntüleri [28], Arias'ın bu "engin yalnızlık yerini" savunmasız ama oyuncul bir figür olarak deneyimlerken gösterir. Karla kaplı tepelerin barınağında, kendisini video kamerasından başka kimse duymazken, çıplak Arias gökyüzüne bağırır ve şarkı söyler. Dış seste, Arias kendisiyle, seyahatinin amacını anlamaya çalıştığı ve bu yolculuğun her zaman paylaşılması kolay olmayan kişisel doğası ile mücadele ettiği bir röportaj yapar. Kendisine "insanlardan kilometrelerce uzakta olmayı seviyorum" der [29].


Oreet Ashery
Londra merkezli, İsrailli bir Yahudi olan Oreet Ashery, kendi zorunlu yolculuğu için doğum yerine geri döner ve babasının yerli Filistinlilere uzanan soyunu araştırır. Ashery, bölgedeki çatışmalara ve Yahudilerle Arap halkı arasındaki olumlu ilişkilere odaklanır. "Farklı patikaları takip ederek bir dizi bağlantı bulmak" için yola çıkan Ashery [30], babası ile Kudüs'teki Eski Şehir'de yürür; Müslümanlar, Yahudiler ve Hıristiyanların yüzlerce yıldır birlikte yaşadığı bir İsrail köyü olan Peqiin'i ziyaret eder. Ayrıca, Filistinli bir mimarla buluşmak için İsrail-Filistin sınırından kaçak olarak geçer. Yahudi yolculuklarının duygusal bir tarihini çağrıştıran gezinin bu video günlüğü sürekli hareket halindedir: Arabaların pencerelerinden bakarken hareket eden yollar ve sokaklarla pazar yerleri arasında yürüyüşler...


Qalandia kontrol noktasındaki sınır kapısı risklidir ve Ashery tereddüt eder. Bununla birlikte, "gerçek bir kişiyle doğrudan iletişim kurmanın basit ama güçlü arzusu en sonunda ağır basar" [31]. İngiliz pasaportuyla bir Arap otobüsünde seyahat eder; daha sonra güvenli geçişi için taksi şoförünün İsrail askerleri ile yaptığı pazarlığa bel bağlar. Videoda Ashery bu deneyim üzerine düşünür: "Gene yolculukla ilişkilenmiş, geçmişe uzanan bir Yahudi tarihinin parçası olduğumu hissediyorum. Bu sefer, sınırlar arasında kaçırılmanın tarihinin bir parçası olarak". Bu zorunlu yolculuk, istediği yere seyahat edebilme ayrıcalığına herkesin sahip olmadığının değerli bir hatırlatmasıdır. Ashery için bu yolculuk "sorular sormak, konuşmak" için bir fırsattır [32]. Kişisel ve sanatsal kimliği için merkezi rolü olan bir ihtilaf bölgesine yolculuk ederken, "evinin, yolculuğun ta kendisi olduğunun" en baştan beri farkındadır [33]. Zorunlu Yolculuklar’da, çeşitli kültürel ve coğrafi geçmişlere sahip sanatçılar, kimlikleri ve milliyetlerine dair yeni içgörülerle İngiltere'ye döner ve yolculuktan eve dönüş teması, bütün seri boyunca tekrarlanır.


Francis Alÿs

Francis Alÿs, Bazen Bir Şey Yapmak Hiçbir Yere Varmaz, 1997, performansın videosu.
Video: Francis Alÿs, francisalys.com aracılığıyla.

Canlı Sanat'ta yolculukların kullanımı hakkında hiçbir rehber Francis Alÿs'in işlerinden bahsetmeden tamamlanmış olamaz. Alÿs, Belçika'da doğdu ve 80'lerin sonlarında Meksiko’ya taşınmadan önce mimar olarak eğitim gördü. Mark Godfrey'in (2010) belirttiği gibi Alÿs, "çağdaş yaşamın ivedi politik ve ekonomik krizlerini ele almanın şiirsel ve yaratıcı yollarını" bulmayı başarır [34]. İşleri arasında, eriyene kadar Meksiko sokaklarında ittirdiği buz bloğu [Bazen Bir Şey Yapmak Hiçbir Yere Varmaz (Sometimes Making Something Leads to Nothing), 1997]; beş yüz gönüllünün küreklerle bir kum tepeciğini 10 santimetre hareket ettirmesi [İnanç Dağları Devirdiğinde (When Faith Moves Mountains), 2002]; ve altmış dört Coldstream Muhafızı'nın görünüşte rastgele bir biçimde birbirleriyle karşılaştıklarında bir grup dizilişine girdikleri, koreografi edilmiş bir yolculuğun filmi vardır [Muhafızlar (Guards), 2005]. Bu en son iş, sanatçının sürecinin kavranabildiği Yedi Yürüyüş (Seven Walks) adlı resimli kitapta güzel bir şekilde belgelenmiştir.


Alÿs’in yolculukları bir dizi meseleyi ele alır; bu yolculukların politik ve sanatsal içerikleri çok fazla eleştirel analiz ve tartışmaya yol açmıştır. Alÿs’in pratiğinin (resim, canlı performans ve filmi kapsayan) yelpazesi genelleme yapmayı zorlaştırırken, yolculukları kullanımı genellikle direnç ile el emeğine işaret eder; kapitalist toplumların üretim ekonomisinin temelinde yatan dengesizlikler ve adaletsizlikler üzerine yorum yapar.


Alÿs’in işlerinin mantığı ve değer sistemini, İsrail'i Ürdün'den ayıran ilk çizgi olan Yeşil Hat’ı Kudüs kenti boyunca takip ettiği 2004 tarihli filminin [35] ilişkili metni özetler. Alÿs, buradaki yürüyüş boyunca, rotasını işaretleyerek çizgiyi görünür hale getiren, içinden boya sızdıran bir yeşil boya kutusunu elinde taşımaktadır: "Bazen Şiirsel Bir Şey Yapmak Politik Olabilir ve Bazen Politik Bir Şey Yapmak Şiirsel Olabilir".

Francis Alÿs, Yeşil Hat, 2004. Performansın belgesel videosu.
Video: Francis Alÿs, francisalys.com aracılığıyla.

Pointed Arrow
Pointed Arrow, yolculuk odaklı işler üreten Leeds merkezli bir sanatçı kolektifidir. Alan ve mekan kavramlarıyla ilgilenen grup, insanların çevrelerinin onların benlik algılarını nasıl şekillendirdiğini araştırır. Seyahat ederken karşılaştıkları insanlar ile yerleri dinlerler ve sık sık onlardan bir şekilde katkıda bulunmalarını veya tepki vermelerini isterler: Neye değer verdiklerini yazmalarını yahut topluluğa performans veya eylemlerinde katılmalarını. Topluluk, İngiltere'nin güney sahilindeki korsan mitlerini araştırmış, Pilgrim's Progress’i takip etmiş ve İngiltere'nin Büyük Kuzey Yolu'nu gezmiştir.


Sürükleme (Heave) (2009) için topluluk, bir tekneyi bölge içerisinde yüzlerce mil boyunca itmek, çekmek ve taşımak için The Yorkshire On-Land Boating Club'ı (Yorkshire Karada Tekne Kulübü) kurdu. Neredeyse bir ay boyunca, The Yorkshire Straif isimli tekne, şehirler, kasabalar, köyler ve ilçenin dere tepeleri içinden, tarlalar, yollar ve kanallar üzerinden yolculuk etti. Bu etkinliğin filmi, yerel halkın neye değer verdiklerini teknenin gövdesine yazmaları istenirkenki mürettebat deneyimini belgeler. Ekip, yolculukları boyunca, Bradford'a giderken bir cepte karşılaşılan motorsikletlilerden, mezun olan öğrencilere veya yerel ilkokuldaki öğrencilere kadar iki binin üzerinde insanla tanışır ve sayısız nezaket ile cömertlik davranışlarıyla ile rastlaşır.


Elbette karşılaştıkları herkes projeye sıcakkanlı bakmaz. Leeds'teki yerel makamlar tekneyi bir etkinlik, bir araç ve, gövdesine bir rüzgar türbininin bağlı olmasına rağmen, çevre açısından bir tehlike olduğunu söyleyerek tekneyi şehir merkezinden tahliye ederler. Ancak bu yolculukların çoğunda da olduğu gibi, kaçınılmaz çatışma anlarına rağmen, Sürükleme birçok hayata dokunmuştur ve ekip, olumsuz tepkilerden daha çok olumlu tepkiler alır. Sonuçta, yolculuk, Pointed Arrow'un yerel topluma ulaşması ve Canlı Sanat'la genelde karşılaşamayacak insanlarla tanışması için bir fırsat sunar. Yolculuğun bir noktasında, yorulmuş ekip tekneyi kırsal Yorkshire'ın içinden sürükleyerek geçirirken, bir kadın onları evine içecek ikram etmek için davet eder. Ayrılırken onları eliyle durdurur ve bunun sonsuza dek hatırlayacağı bir olay olduğunu söyler.

routes__3759779708_4b20e479f1_o.jpg

Pointed Arrow, Sürükleme, 2009. Süreç fotoğrafı.
Proje blogu için tıklayın. Proje Flickr sayfası için tıklayın.
Fotoğraf: Pointed Arrow Performance,

Daniel Ingram-Brown'un izniyle.

Lone Twin
Gregg Whelan ve Gary Winters 1997 yılında birlikte çalışmaya başladılar ve o zamandan beri otuzun üstünde proje gerçekleştirdiler. İşlerinde; topluluk, direnç 
ve yolculuk temalarını oyuncul bir yaklaşımla ele alırlar. Esther Pilkington [36] onların performanslarını "hikayelerin anlatıldığı olaylar" olarak tanımlar [37]. Bu hikayeler genellikle Lone Twin'in yolculuklarında, bazen işleriyle birlikte yolculuk etmeleriyle, bazen de kendilerine tayin ettikleri görevlerle bir araya getirilir. Tiyatro oyunları ile turlamış, şehir merkezinde telgraf direği sürüklemiş, vücutlarıyla eşit ağırlıkta variller ittirmiş, bir köprüyü tekrar tekrar geçmiş, bir şehirde geceleyin kaybolmuş ve insanların bağışladığı ahşap nesnelerle deniz yolculuğu yapan bir tekne inşa etmişlerdir. Bu çeşitli projeler, Lone Twin'in "katılımcı ve iyimser enerjileri" ile tanımlanabilir [38]. Pointed Arrow gibi, onların çalışmaları da çoğu zaman işbirliğini ve bir şeyler elde edebilmek için birlikte çalışma bilincini harekete geçirir.


Lone Twin'in sunum performansı, Benimle Yürü, Benimle Yürü, Biri Lütfen Benimle Yürüyebilir Mi (Walk With Me, Walk With Me, Will Somebody Please Walk With Me) (2000) ikilinin yürüme performanslarının bir retrospektifidir. Bir projektör ekranı ve iki mikrofonla sunum formatını kullanarak, iş "159 madde, 12 klip, 2 MPEG ve 7 uydurulmuş hikaye" ile aktarılır. Whelan ve Winters'ın karşılaştığı insanlar ve yerler alıntılar, jestler, videolar, anekdotlar ve şarkılarla anlatılır. İş boyunca, yer adları ve tarihlerin kaldırıldığı resmi bir tur anlatısı ile
tekrar tekrar karşılaşılmaktadır: '’ ...‘e hoş geldiniz, 19 ...’da suyun içinden yeniden ortaya çıkarılan binaya" ve daha sonra "bu, ...‘in işgalinden önce ve hemen ...‘in keşfinden sonra çekilmiş bir arşiv fotoğrafı." Yolculuklarının kişisel, insani öyküleri ile yan yana getirilen bu bölümler, yerlerin yalnızca bireysel ve ilişkisel düzeyde gerçek anlamlara sahip olduğunu ima eder.


2012 yılında Tekne Projesi (The Boat Project ) için Lone Twin, insanlarla karşılaşma arzusunu bir adım daha ileri götürdü. İngiltere'nin güneydoğu sakinlerini kendileri için özel anlamı olan ahşap nesneler bağışlamaya davet ederek, "biri hikayelerden ve yaşamlardan nasıl bir tekne yapar?" sorusunu sordular [39]. Fikrin ilk ortaya çıkışından projenin tamamlanmasına kadar 10 yıldan uzun zaman geçti; proje 2012 Kültür Olimpiyatı sebebiyle büyük bir ödenek sayesinde nihayet mümkün kılındı. Bu yazının ilerleyen bölümlerinde, Community Spirit (Topluluk Ruhu) olarak adlandırılan ve Mayıs 2012'de Hampshire, Emsworth'da denize indirilen teknenin halka açılış etkinliğine adanmış detaylı bir bölüm mevcut [40].

Kieran Hurley İle Röportaj


Haziran 2009'da, otuz beşinci G8 zirvesi, orta İtalya'daki L'Aquila'da gerçekleşti. Son dakikada yakın zamanda deprem tarafından yıkılmış olan bu şehre taşınmasının Silvio Berlusconi hükümetine ağır bir oportünizm eleştirisi getirdiği zirve için, dünyanın en zengin uluslarının liderleri bir araya geldiler. Bu etkinliği yüksek düzeyde aktivizm kuşattı ve birçok kişi, iklim değişikliğinden nükleer politikaya kadar bir dizi sorunu yerel halkla dayanışma içinde protesto etmek için L'Aquila'ya gitti. Bu gezici protestocular arasında Glasgow merkezli bir performansçı ve yazar olan Kieran Hurley de vardı.


Hurley, yol boyunca insanlarla tanışmayı ve Avrupa’nın her yerinden insanların zirvenin ele almayı planladığı küresel olaylar hakkında ne düşündüğünü anlamayı umarak, İtalya’ya otostop yapmaya karar verdi. Bu yabancıların iyiliğine bel bağlayan ve bilinmeyene doğru bir yolculuktu. Gezisi süregiderken gezisinin raporları, videoları ve görüntüleriyle düzenli olarak güncellenen Glasgow'daki Arches sanat merkezindeki bir yerleştirme aracılığıyla yolculuğuna erişilebiliniyordu. Dönüşünde Hurley, Otostop (Hitch) adlı, canlı bir müzik grubu eşliğinde yolculuğunu anlattığı bir saatlik bir oyun üretti. Oyun, tanıştığı insanların hikayeleri ve yolda kurduğu ilişkiler üzerinden, piyasa güçleri ve büyük çaplı çatışmalar tarafından daha fazla yönlendirilmeyecek yeni bir toplumun temeli olarak insan ilişkilerine duyulan gerçek ihtiyaç üzerine güçlü bir tefekkür ortaya koyar.


Gösterinin yakın zamandaki bir turnesi sırasında, Camden'da bir barda Hurley ile buluştum ve İtalya'ya olan yolculuğunun politik ve sanatsal çıktılarını sordum.


David Overend: Otostop'un başlarında, "kafa patlatmak" kelimelerini kullanarak L'Aquila'ya seyahatin çıkış noktasını hatırlamaya çalışıyorsun. Performansı gerçekleştirme süreci bu konuda bir cevaba ulaşmana yardımcı oldu mu? Otostop bir süredir var olduğuna göre şimdi her şey daha net mi?


Kieran Hurley: Gösterinin neyi başardığını artık daha net anladığımı düşünüyorum. Bu yolculuğa çıkmamdaki temel amaçlardan birinin bir gösteri yapmak olduğu düşünülürse, ikisinin birbirine bağlı olduğu söylenebilir. Ancak yola koyulmadan önce ondan ne elde etmeyi umduğumun daha belirginleştiğini söyleyemem. Gösteriyi de gerçekleştirdiğimden beri, bu dünyada mevcut iki şey olmuş oluyor: Gösterinin kendisi ve yolculuk deneyimim (gösterinin var olduğu biçimde dünyada var olmasa da, benim için aynı şekilde var olan yolculuk deneyimim). Ve bazen de Otostop'un gerçekleştiği zaman olarak 2009 yazına referans veren insanlar karşıma çıkıyor; halbuki Otostop'un gerçekleştiği zaman o değildi, o benim L'Aquila'ya otostop çektiğim zamandı. Bu, birkaç hafta süren ciddi bir olaydı: bir tiyatro şovu değildi. Bu ikisinin birbirinden farkı aşikar. Dolayısıyla şovun ne yaptığına, neyi sorguladığına, ne hakkında olduğuna dair; işe koyulduğum zamana kıyasla daha net bir fikrim olduğunu sanırım söyleyebilirim. Ama böyle konuşamam, yolculuktan umduğum şeyin ne olduğuna dair illa daha net bir fikrim olduğu anlamına da gelmiyor.

DO: Peki yolculuğa çıkmak ve böylece bu büyük küresel olayla, yani G8’le ilgili siyasi görüşünün ne olduğunu keşfetme süreci bilinçli miydi?


KH: Bir gerçek yaşam deneyimini sanat yapma sürecinin içinde işlemenin ve bunu bir saatlik bir anlatıya damıtmanın kaçınılmaz sonuçlarından biri, kaçınılmaz olarak bazı şeylerin başka bir şeyler için işlevselleşecek olması... Ben bu konunun politikasında kendi konumumu çözmeye çalışmıyordum diyemem. Ben (ben, gerçek dünyadaki Kieran), bu yolculuğa çıkmadan önce, yirmi üç yaşında bile, kendi siyasi görüşüme ve kapitalizm karşıtı aktivizmle ilişkime dair, Otostop'ta sahnede gördüğünüz ve kısmen temsil edilen versiyondan çok daha net bir fikre sahiptim. Bunu söylemem ne o versiyonun doğru veya gerçek olduğu anlamına geliyor ne de gösteride deneyimlediğim korku ve şüphenin gerçek olduğu anlamına... Hiçbir şey değişmezmiş gibi görünen bir dünyada politik protestonun amacının ne olabileceği konusundaki soruları keşfetmekle gerçekten ilgilenmiştim. Bunun için büyük cevaplarım yok. Bunun için büyük cevaplarımın olmadığı gerçeği gösteride gerçekten belirgin. Fakat yolculuğu yaparken benim ilgilendiğim şey başkalarının bununla ilgili düşüncelerinin ne olduğunu keşfetmekti. Tabii kendi sorularımın cevaplarını bulmak için bunları merak ediyordum ama gene de başkalarının düşüncelerinin de bir değerinin olduğuna dair güçlü bir sezgim vardı. Yolculuğum boyunca, bu olaya verilen farklı tepkileri biriktirmeyle ilgilenmiştim. Ve gösterinin anlatısında, bunları tam iletebilmek için belki biraz abartılı bir saflık düzeyi takınmam gerekiyor.


DO: Diğer insanlarla tanışma deneyiminin bu yolculuğa çıkış gerekçelerinden biri olduğundan bahsediyorsun. Karşılaştığın insanların -karşılaşma anlarının- rota boyunca önemli referans noktaları oldukları şeklinde kuvvetli bir izlenim oluştu bende. Bu anlar genellikle yolda gerçekleşiyor (Leon'a giderken arabada, L'Aquila'ya giderken otobüste) ama sanki en çok yolculuktaki dinlenme noktalarında, bir yere vardığın, kendi hareketini durdurduğun ve belli yerlerde yaşayan insanlarla karşılaştığın anlarda. Her şey yolculuktan ziyade ilişki kurmayla mi ilgili?


KH: Bence gerçekten öyle. İş, dürüst olmak gerekirse, antikapitalist politikaları oldukça nadiren ele alıyor. Yola çıkış kavramı, farklı insanlarla hareket halindeyken etkileşimlere girmenin bir yolu olarak yolculuğu kullanmanın incelenmesiydi: Bu dünyada politik protestonun amacı hakkında sorular sormaktı; bu süreçte belirginleşen ifade ise "nereden geldik ve nereye gidiyoruz" sorusuydu. Bu, sadece yolculuğu değil, aynı zamanda protesto eylemini ve bir protestonun açtığı sorgulama alanını da içeriyor. Ancak, dinlenme yerlerinden tefekkürün gerçekleştiği alanlar olarak bahsetmenle ilgili olarak, otostop deneyiminde (tehlikeli biri tarafından alınmadığın takdirde ki şansıma hiç başıma gelmedi) bu konuda konuşmaların, fiziksel olarak hareket ederken – fiziksel, aktif olarak yolculuk halindeyken– gerçekleştiğini söylemeliyim. Çünkü endişe, kargaşa ve stres, yolun kenarındaki bir yerde çakılı kalmaktan ve biri tarafından arabaya alınıp alınmayacağını bilememekten kaynaklanıyor. Yolda giderken de hareket halindesin, artık çakılı değilsin. Ama fiziksel olarak hala hareketsizsin. Birinin arabasına biniyorsun. Araba uzamda hızlı bir şekilde hareket ediyor, ancak geçici olarak başkasının hikayesine kök salıyorsun (“Peki ne yapıyorsun?”, “Hiç, bir düğüne gidiyorum”). O bulunduğumuz boşlukta birlikteyiz, buraya kök saldık ve burası, kargaşadan ve birinin bizi alıp almayacağını bilmemenin belirsizliği arasında bir soluk alma yeri haline geliyor. Dolayısıyla bu dinlenme yerleri, L'Aquila'ya giden ve bir dinlenme yeri olmayan otobüs dışında, hareket halindeki bir arabanın içindeki ortak alanda başkalarıyla bir araya gelme yerleridir. Huzurlu olmasının bir nedeni de bu; ilerleme kaydediyorsun... Bir yandan çakılı olmamayla ve hareketsiz olmayla diğer yandan kargaşa dolu bir yerde, bir arabanın yolcu koltuğunda, hareket halinde olmak ve yine de bir başkasının yolculuğunda soluklanmak arasındaki gerilimi sürdürmek istiyorum.


Ayrıca sorunun diğer kısmını da cevaplamak isterim, "bu her şeyden çok ilişkilerle mi ilgili" sorusunu. Evet, bu gösterinin bir tür postmodern yalnızlık ve izolasyonla ilgili bir bağlam oluşturduğunu düşünüyorum; geç kapitalist yalnızlığı ve izolasyonuyla. Geceleri dizilmiş arabalara bakmak –o kırmızı ve beyaz sıralara- ve hayatımızı öpüşmekten daha ziyade trafik ışıklarında bekleyerek geçirdiğimizi ilk nasıl öğrendiğimi düşünmek. Uzun zaman çokça "yalnızlık" kelimesini kullandım. Otostop yapma eyleminden bile önce, dünyada bir topluluk olmanın eksikliğini ve bunun hüsranını hissetmeye başlamıştım. Şovun bir bölümünün konusu dayanışma, cemaat ve yabancılarla oluşturulan bir topluluğun arayışı olarak yolculuk. Böylece, Gabriel arabanın içinde, metrodaki insanlardan ve eğer hepimizin etrafında güç alanları olsaydı nasıl hiçbir şeyin ilerleyemeyeceğinden bahsediyor. Tabii ki bu tam anlamıyla doğru değil ama metroda insanların yaşadığı da tam bu. Bu yüzden, bir açıdan Otostop'un anlamının yirmi birinci yüzyıl kentsel yalnızlığına bir panzehir aramak olduğunu düşünüyorum. Ve öyle oluyor ki, geniş bir çevre tarafından paylaşılan politik bir hedef etrafında toplanmak ve dayanışmak, bunun için bir araç teşkil ediyor. Ama aslında bunun insan ilişkileri arayışı ile ilgili olduğunu düşünüyorum, dayanışma arayışıyla.


DO: Peki bu, izleyicilerle kurduğun ilişkiye nasıl tercüme oluyor? Karşılaşma anlarının durgunluğu ile çoğunlukla tek başına yola devam etmen arasındaki bir dinamikten bahsediyorsun. Yolculuğa çıkmış ve (nihayetinde ne olacağından tamamen emin olmasan da) bilfiil politik bir davranış ortaya koymuş bir insan olarak içinde bulunduğun durumla karşında yerleşik ve hareketsiz seni izleyen seyirci arasında belirgin bir fark var. Bu dinamik, gösteriyi yapmaya başladığında farkında olduğun bir şey miydi?


KH: Belirli olarak ya da bilerek araştırmak istediğim bir şey değildi. Sadece, bir stüdyo tiyatrosu bağlamında var olacak bir iş yapmak istediğimi biliyordum. Bu yüzden izleyicinin hareketsiz olacağını ve benim ayakta durarak bir hikaye anlatacağımı biliyordum. Seyirciyi üç tarafımda oturtuyorum; aslında orijinal kurulumda seyirci üç taraftan, ortalama bir aile arabasıyla aynı boyuttaki bir oyun alanını izliyor olacaktı. Şovda, mekanı bir buçuk metre genişliğinde ve üç buçuk metre derinliğinde belirlediğimden buna hala ufak bir gönderme var. Ancak bu düzenin temel amacı, bir, izleyicinin görünür ve birbirinden haberdar olması, bir de beni kuşatması. Bu gösteride bir performansçı olarak yaptığım işin büyük bir kısmı, kendi korkularım, kırılganlıklarım ve endişelerimle ilgili gerçek bir sahicilikten gelen kendimin bir tür versiyonunun derinliklerine inmek. Ve bu sahiciliği gerçekten yeniden yaşamaya çalışmak: Bunun ne demek olduğunu yeniden ele geçirmeye çalışmak; biraz içimi dökmek ve seyirciden bir süre benimle birlikte, hassas bir şekilde bu hissi tutmasını istemek. Bu yüzden sanırım izleyiciden bir çeşit dayanışma topluluğu oluşturmasını istiyorum. Bir düzeyde, izleyiciden yolculuğun kendisinin aradığı bir dayanışma topluluğunu tezahür ettirmesini istiyorum. Ancak hikayenin anlattığı hareket ile koltuklarındaki seyircinin kilitli durgunluğu arasında paradoksal bir şey olmasına dair stratejik bir niyetimin olup olmadığına bakılmaksızın... Stratejik bir şey olduğunu söyleyemem.


DO: Eylül 2009'da Glasgow, Arches'daki gösteriyi ilk izlediğimde, senin yapmış olduğun şeyi yapmamak konusunda bende güçlü bir his uyanmıştı. Bu da beni bir dereceye kadar politize etti çünkü bir etkide bulunduğunu hissediyordum. Senin yaptıklarında benim kendimde ortaya çıkartmamış olduğum bir failleşme durumu vardı.


KH: Bu ilginç çünkü bunun izleyiciden izleyiciye değiştiğini düşünüyorum. Gösteriden politik bir sonuç çıkarma eğilimi gösterenler, çoğunlukla kendilerini politik olarak merkezin solunda konumlandıran, dünyanın işleyişinden tamamen hoşnutsuz olan, herhangi bir eylemci etkinlikle özdeşleşmemiş ve benim deneyimimin korku, endişe ve yalnızlığı ile muhtemelen empati kuracak olanlar. Bu deneyimden birçok başka insan, farklı seviyelerde, farklı şeyler alıyor. Ancak, tarif ettiğin deneyimin -benim uzamda hareket etme ve rol yapma kararımla ilişkili olarak kendi hareketsizliğinin farkında olmanın- herkesin tecrübesi olduğunu sanmıyorum. Burada spekülasyon yapıyorum ama biraz daha aktivist kalabalıklara oynadığımı ve aslında biraz ezik hissettiğimi biliyorum. Söylemek istediğim, "Bakın beyler, ben (ben, Kieran, gösterideki adam değil) gerçekten,
gerçekten A'dan B'ye bir yürüyüşün ne kadar sınırlı olduğunu biliyorum. Gerçekten, gerçekten muhalefetimizi ifade etme biçimimizi kökten yeniden düşünmemiz gerektiğinin farkındayım".


Halk tabanlı, kapitalizm karşıtı politik aktivizmle çok daha esaslı ilgilenen arkadaşlarım var. Gösteri ise bu toplulukların sürdürdükleri tartışmaların radikal politikalarıyla ve nüanslarıyla ilgili olmayan bir düzlemde ilerliyor. Bir izleyicinin politik görüşlerinin, onun buradaki tecrübesini önemli miktarda dönüştürdüğünü düşünüyorum. Neredeyse tesadüfen çeşitli nedenlerle gösterinin hedef kitlesi olduğunu söyleyebileceğimiz birçok insan için bir mekanda hareketsiz kalıp kendi politik eylemsizliği üzerine düşünüyor olmanın bir anlam ifade ettiğini düşünüyorum. Fakat bu hareketsizlik, gösteriyle ilişkiye geçmiş birçok, birçok insanın politik aktivizm ile ilişkisini yansıtmıyor.


Gösteri kasıtlı olarak kendi politikam ve kendi politik analizimden bahsediyor. Benim olduğumdan daha iyi konuşmacı olabilecek, benim de ilişkilenebileceğim bir politika içinden daha ilham verici bir kapitalizm karşıtı analiz yapabilecek insanlar var. Gösteride niyetim bu değildi. Yapmak istediğim şey, bir yolculuktan yararlanmak ve çağdaş toplumdaki soyutlanmayla ilgili şeyleri incelemenin bir yolu olarak politik bir sürecin çerçevesini kullanmaktı. Hikaye bir büyük politik analizden ziyade, toplumsal izolasyon ve topluluk ihtiyacının aciliyetiyle ilgili. Bu nedenle kendi politikasına çok az değiniyor ve bu nedenle benim personamın saflığı vurgulanıyor. Bu yüzden, en azından büyük bir çoğunluğunun radikal politikalarıyla bu "konu ile ilgilendikleri" bir izleyici kitlesine oynadığım zamanlar oldu. Ve aslında bu anlarda, olduğumu düşündüğüm ben ile hikayedeki karakter olarak ben arasındaki mesafe aslında biraz utanç vericiydi. Zaten bu kimlik aslında rahatsız edici bir ilişkim olan bir şey. Bundan hemen sonra yaptığım şeyin bir otobiyografi olmamasının nedenlerinden biri bu. Aktivist bir topluluk olmayan insanlara oynadığım bağlamlarda bile kendimi, bu gezici kahraman olarak resmetmekten biraz utanıyorum.

Buz ve Safir Alev Efsunlar
Nic Green


Bu makalenin bir versiyonu Eylül 2011 de Glasgow, Arches’da, Making Routes lansman etkinliğinde sunuldu.

 

Bu, yolculuklarla ilgili bir performans.


Ya da belki de bu, son on sekiz ay içerisinde gerçekleştirdiğim; üzerimde önemli bir etkisi olan ve işim, değer sistemim, inançlarım ve pratiğimi etkileyen bazı yolculuklara dair düşünceler.


Veya belki bu da kendi içinde bir tür yolculuk.

Mayıs 2010, Güneybatı İskoçya
O sırada yaşamakta olduğum kiralık evin yakınındaki Annick nehrini takip ederek evden denize, oradan geriye yürümeye karar veriyorum. Güneş doğmadan yola çıkmaya ve bu yolculuğu sessizce ve yemek yemeden gerçekleştirmem gerektiğine karar veriyorum. Sadece su, fazladan çorap, bir kazak, bir çadır ve uyku tulumu hazırlıyorum. Yoldan önceki akşam, bu küçük yolculuğa çıkmamın anlamını tespit etmeye çalışmak amacıyla yolculuktan önce, şafak vakti, bahçede bir dakika boyunca ortasında ayakta duracağım, taşlardan küçük bir çember kuruyorum.


Aslında bu yürüyüşü, insan ekolojisi alanında yaptığım yüksek lisansın bir parçası olan ekopsikoloji modülüm için hazırlayacağım bir makaleyle sonuçlanacak bir sürecin parçası olarak yapmayı planlamıştım, ama sonunda
yolculuğum değerlendirmelere, akademik referanslara ve makalelerin standart yapılarına elverişli olmayan başka şeylerle ilgili olduğundan bunun hakkında yazmadım. Onu sadece kendim için, başka bir şey olarak sakladım. Tabii ki hayvanlar ile genel olarak canlılar dünyasının yanından ve içinden geçtiğim zamanlar dışında çoğunlukla yalnız olduğum, gizli bir yolculuk. Hiç kimseye bu yolculuktan söz etmediğimden, bugünkü etkinliğin ondan bahsetmek için iyi bir yer olacağını düşündüm.


Mayıs 2010, Güneybatı İskoçya
Gözlerimi kapatıyorum ve kulaklarımın üstünden geçen rüzgarı dinliyorum.

 

Yemek olmayınca normalden biraz daha fazla, biraz daha hızlı yoruluyor insan ve dinlenmek üzere duruyorum, nehrin yanında bir süre uyuyakalıyorum. Suyun sığ olduğu güzel bir yer burası ve su, nehir yatağındaki taşların üzerinden geçerken, zevk veren, rahatlatıcı bir ses çıkarıyor. Uyandığımda hava sıcak, güneş parlıyor ve etrafımdaki çakıllar ısıyla ışıldıyor. Yavaşça ayağa kalkıyorum ve çantamı sırtıma takıyorum; beni tamamen şaşırtan ama sevindiren bir sürpriz olarak yanımda bir su samuru beliriyor. Bir an için hareketsiz kalıyor ama sonra su sıçratıp gürültü çıkartarak suya dalıyor, böylece kadifemsi şekliyle bakışlarımdan kaçıyor. Orada ne kadardır durduğunu, beni inceleyip uyurken izlediğini merak ediyorum. Bu, su samuru gördüğüm ilk ve tek sefer. Bir an için bu su samurunun bir kadını ilk defa görüp görmediğini merak ediyorum ama gördüğünü
zannetmem.

 

Burada kimse yürümez. Nehir kıyısı boyunca kolayca ve keyifle dolanmak için hiçbir yol yok. Her şey, omuz yüksekliğindeki böğürtlen çalılarından ve dikenlerden atlayıp nehir kıyılarının kenarlarını tartmanın, taşların üzerinden tereddütle suyu geçmenin, sığır tarlalarının çitlerini dikkatlice tırmanıp, gergin bir şekilde tek, harap bir kirişi -bir zamanlar kullanılan bir köprüden geriye kalan tek şey olan- geçmenin bir karışımı. Aşağıya bakmamaya ve yogada çalıştığım tüm dengeleyici pozlara odaklanmaya çalışıyorum.


Nehirleri geçmeye dair bir not:


Bütün hayatım boyunca hep nehrin eni boyunca yan yana sıralanmış, suyun üstünde bir kıyıdan diğerine doğrudan sıçramamı sağlayacak bir taş kombinasyonunun arayışındaydım. Bu yolculukta ise bu su boyunca rota bulma yönteminin eksikliklerini fark ettim. Bu işe uygun bir taş dizilimi çok nadiren ortaya çıktı, özellikle de bacaklarımın oldukça kısa olması ve su seviyesinin oldukça yüksek olması nedeniyle. Bu yüzden, geçişleri ararken araştırma ve görüş alanımı genişletmeye başladım. Nehir boyunu gözlerimle takip edecek, su boyunca dağılmış taşlarla sağa sola kıvrılarak ilerleyen ve sonunda karşı kıyıya sağ salim varılan, farklı bir taş yolu çizecektim. Bu, su üstünde çok daha uzun bir süre ve mesafe boyunca durmak demekti, ancak düşme ve sırılsıklam olma ıslanma riski çok az olduğu için buna değerdi. Nihayetinde anladım ki, nehri geçtiğim yolculuklarıma en doğru yaklaşım; en hızlı, en kısa rotayı arama dürtüsüne karşı koymak ve onları zamana yayılı aktiviteler olarak düşünmek. Bu farkındalık esnasında, bu içgüdüsel kısa yol dürtümün endüstri sonrası yirmi birinci yüzyılda yetişmiş olmamın bir parçası olup olmadığını merak ettim. En sonunda, rota çizmeyi tamamen bırakmayı başarabildim ve akış aşağıda bir noktada diğer tarafa güvenli bir şekilde varacağımı düşünerek nehirdeki bir kayaya basabildim...


Yolculuğumun daha sonrasında, nehir ağzına doğru yavaşça ilerlerken, daha yukarıda mavi çizgi şeklinde bir parıltı görüyorum. İlk kez bir balıkçıl görüyorum.

23995787120_0c26e5ae2a_o.jpg

Balıkçıl kuşu. Görsel: Kana Hata, CC BY-NC-ND 2.0 ile.

- Kuşlar için bir performans fikri 
- Bir çocuk korosunun izleyiciyi bir çöp sahasının içinden ve ormana yönlendirdiği bir performans fikri. Yolda, bütün çöplerimizin arasındaki kalıntıları toplayan bir geyik var. 


- İçinde yaşadığım meskenin parçalarını sıkıştırıp yanıma alacağım ve el arabasıyla bir yerden bir yere taşıyacağım bir performans fikri. Gittiğim her yerde farklı ev arkadaşlarım olabilir ve buralarda yaşamak için birbirimize yardım edebiliriz. Bu kişiler seyirciyi teşkil ederler. 


Şubat 2011, Orta Kuzey Hindistan 
Bir ay boyunca günde üç kez aynı yemeği yediğim bir ashramdaydım. Batılı herkes ya kabız ya da ishal oluyor. Durgunluğun ne olduğunu anlamak için yedi bin kilometre mesafeye gittiğimin gülünçlüğüyle karşı karşıyayım. Bana bu ashramda -pirinç tarlaları arasında ıssız bir Jain tapınağı- bir işin kestirme yolunu bulmaya çalışmanın, karanlığın Guna'sı olan Tamas Guna'nın bir özelliği olduğunu söylüyorlar. Uzun, eksiksiz ve hakiki sürecin değerini vurguluyorlar. Değerli olan şeylerin ömür boyu odak ve meşguliyeti hak etmeleri gerektiğini düşünüyorlar. 


Buradaki keşişler sade bir yaşam adına tüm saçlarını yoluyorlar ve çıplak dolaşıyorlar, tek mülkleriyle: Yollarına çıkabilecek bir canlıyı veya yerdeki bir yuvayı onlara zarar vermeden yavaşça kenara hareket ettirmek için kullandıkları tavus kuşu tüylerinden yapılmış bir fırça. Temel Ahimsa (şiddetsizlik) kavramına ve kesinlikle öldürmemeye inanıyorlar. Tüm yaşayanların yaşamını sürdürmesine mümkün olduğunca geçit verme genel ilkesine inanıyorlar. Ruhun yüz sekiz farklı vücuttan geçtiğine inanıyorlar. Bir sebze böceğe göre farklı bir vücut kategorisidir, ikincisi daha fazla hisseder ve zarar verdiğinde veya travmatik bir şekilde hayatını sonlandırdığında bunu hissedebilir. Jainler kayalarda, bakterilerde, bitkilerde ve sivrisineklerde ruhlar görür. Her yerde ve her şeyde, farklı yaşamlar boyu epik yolculuğunu sürdüren ruhlar görürler. İnsanlar kendilerinin veya başkalarının bu yaşamlar boyu yolculukta hangi noktada olduğunu asla bilemez; yani Jainlere göre, biz her zaman yüz sekiz farklı vücuda yayılan bir yolculuğun bilinmeyen ortasındayızdır. Bundan sonra bir bok böceği olabilirsin veya bir ağaç olabilirsin. Onlar için önemli olan, etraflarındaki ruhların yolculuklarına saygı duymak ve yolculuğunun hangi bölümünde olursan ol, elinden gelenin en iyisini yapmaya çalışmaktır. 


Şubat 2011, Kuzeydoğu Hindistan 
Himalayalardayım ve eksi yirmi derece. Dört bin metrede bir köpeğe rastlıyoruz, yalnız, sanki gelmemizi bekliyormuş gibi. Akşam ona yemeğimizin artıklarını atıyorum ve bütün geceyi karanlığa uluyarak tepenin üstünde geçiriyor. Bunun ne anlama geldiğini ve bunu neden yaptığını çözemiyorum. 


Ertesi sabah yüksek irtifa hastalığından o kadar mustaribim ki kafam pancar rengi bir Amerikan futbolu topu gibi şişmiş durumda ve gözlerim bir havalı tüfeğin bilyeleri gibi kafamdan fırlayacakmış gibi hissediyorum. Rehberimin resmi açıklaması, zirveye kalan son bin metrenin buz ve kar nedeniyle aşılamayacak durumda olduğu; ben zaten hava durumu nasıl olursa olsun daha fazla gidemeyeceğimi biliyorum. 


Hep, bulunduğun yerin ötesine gidebileceğini, hiçbir yolculuğun bitmediğini safça düşünürdüm ama bu sefer gerçekten daha ileri gidemeyeceğimi biliyorum. 


Şubat 2011, Kuzeydoğu Hindistan 
Şekli normale dönmüş bir kafa ile dağdan indiğimde, kutsal Ganj Nehri'nin kıyısında, hacı ve turistlerle dolu kalabalık bir kasaba olan, fırın gibi sıcak Varanassi'ye geldim. Nehre inen merdivenlerden birinde bir adam ve taşıdığı kafesin içinde hapsolduğu dar ve küçük alanda tüm çabalarına rağmen kanatlarını açamayan bir balıkçıl görüyorum. Zamanında, bir adamın balıkçılların nehrin mücevherleri olarak da bilindiklerini söylediğini hatırlıyorum. Arkadaşım ve ben gördüğümüz adama aceleyle koşuyoruz ve "olamaz, zavallı balıkçıl" sözlerini duyuyorum. Kuşların ne için olduğunu soruyoruz. Adam, eğer ona para verirsek, kuşu serbest bırakacağını ve bunun da bizim yolculuğumuzda bizim için iyi bir karma anlamına geleceğini söylüyor. "Tabii bu senin karman, benim değil" diyorum. 


Bu durumla ilgili her şey kafa karıştırıcı ve zor. 


O kuşu gerçekten hatırlıyorum ve onu düşünüp duruyorum. 


- İskoçya'da, her koyda yüzmeye çalıştığım bir performans fikri. 


- Seni eve götürürlerken taksi şoförlerine yapılan bir performans fikri. 


- A1 otoyolunda, sert omuzdan yukarı doğru, trafik akışına karşı çok yavaşça yürünen bir performans fikri. 


Haziran 2011, İrlanda'nın Batı Kıyısı açıklarında küçük bir ada 
Bana ileri seviye yoga ve meditasyon dersi veren bir kadınla kalıyorum. Bu uygulamalar hakkında bildiğimi düşündüğüm birçok şey onun fikirleri ve deneyimleri tarafından sorgulanıp dönüştürülüyor. Bu kadın ve bildiği her şey için minnettarım. Gerçekten iyi anlaşıyoruz ve birbirimizi çok seviyoruz. Gitmeden önceki gece, biraz starter maya isteyip istemediğimi soruyor. “Evet, elbette” diyorum. 


Bir "starter maya" veya levain, esas olarak ekmek yapım işlemlerinde kullanılan, doğal ve atalardan kalma bir önfermantasyon şeklidir. Bu yöntem kullanılarak yapılan ve mayalı ekmeklerle karşılaştırıldığında belirgin bir şekilde keskin veya ekşi bir tadı olan bu ekmeğe ekşi maya ekmek denir. Bunun nedeni laktobasillerin ürettiği laktik asittir; mayalarla simbiyotik bir karışım halinde yetişen ve ekmek pişirmenizi sağlayan doğal bir kültür. 
Özetle, belli bir süre içinde yetişen, etrafındaki ortamdan ve havadan doğal mayaları toplayan, kabartıcı bir hamur karışımıdır. Yapay olarak üretilmiş veya kurutulmuş mayalar kullanmaz ve bir starter maya kullanarak ekmek yapmak için sadece un, su ve tuza ihtiyacınız vardır. 


Bana ekmeğin nasıl yapıldığını ve starter mayaya nasıl bakılacağını gösteriyor ve eve götürmem için bir miktar mayayı cam bir kavanoza koyuyor. Bu starter maya otuz yıl önce İrlanda'da başlatılmış ve yaşı benim kadar. Bir starter maya aldığınızda, onu canlı tutmanız ve onunla ilgilenmeniz gerekir. Ciara, yanında kaldığım kadın, bir süre evden uzakta kalacaksa, starter mayasını da ölmesin diye yanına aldığını anlatıyor. Benimkini bir kazak ve plastik bir torbaya sarıyorum. İskoçya'ya geri dönüş yolculuğumda, feribot bagajında duran çantamdaki starter mayanın güvenliği hakkında endişe duymaya başlıyorum, onun kırılmamış, parçalanmamış veya çok fazla sarsılmamış olduğunu umuyorum. 


Eve döndüğümde, Ciara’nın bana öğrettiği gibi ekşi maya yapmaya çalışıyorum ama işe yaramıyor. Bu sürecimi tekrar tekrar unu satın alıp, sonra alır almaz çöpe atmaya benzetmeme bir arkadaşım gülüyor. Ama denemeye devam ediyorum, starter mayayı her daim canlı tutarak. Bu süreçte en önemli şey sürece yayılan bir özen gerektiren şeydir: starter maya. Taze pişmiş bir somunun hazzı önem sırasında ikincidir. 


Şükürler olsun ki zamanla konuyu anlıyorum ve süreci mükemmelleştiriyorum. Artık bu sürece düşkünüm: Günlük ekmek yapma eylemiyle ömür boyu süren bir uğraş. Yolculuğumda bana eşlik eden bu starter mayaya ve onu otuz yıl daha hayatta tutma olasılığıma minnettarım. 


- Babamı (sadece bir kez, on iki yıl önce tanıştığım babamı) onun haberi olmadan, sürekli otuz fit mesafede takip ettiğim bir performans fikri. Her yabancı kaldığımız sene için bir fit anlamında. 


- Tilkilerin gece hareketlerini ve davranışlarını anlamak ve ayırt etmek için bilim insanlarıyla birlikte çalıştığım bir gece performansı fikri. Seyirci ve ben, gece boyunca bir tilkinin yaptığı gibi, onun kasaba ve şehirlerin sessiz sokaklarındaki yolculuklarını anlamak üzere, tabiatta hareket edebiliriz. Belki tilkiler bizi izler ve gündüz nereye gideceğimizi merak ederler. 


- Hareket eden, hareket eden ve böyle süregiden bir performans fikri. 


Son zamanlarda bu kelimeyi çok düşünüyorum. Hareket. Hareket kelimesini konumdaki bir değişiklik ya da çevre veya uzamda yolculuk yapmak için kullanıyoruz, ancak duygusal olarak etkilendiğimiz ya da bir şekilde angaje olduğumuz zamanlar için de kullanıyoruz. Sanırım bunun nedeni önceye kıyasla aynı noktada olmamamız; illa fiziksel bir hareket olmasa da bir açıdan kendimizin farklı bir bölgesine, belki daha az seyahat edilen, daha az keşfedilmiş bir alanına, sadece ara sıra ziyaret edilen bir yerine varmış olmamız. Değişmiş oluyoruz. Belki de taşındığımız “yer”, "olağan rutinimizde" bir rol oynamıyor ya da günlük yaşam ve etkinliklerimiz arasında ona bir yer verilmiyor. Kendi tecrübelerime göre, ona bir yaşama alanı yaratılmadığında, nefes almak için alanı azalan, boğulabilen, görmezden gelinen veya daha da kötüsü unutulan bir yer. Kendimizin bu kısımlarına hareket etmeyi öğrenebilmemiz, sevgi ve güzellikle yapılan şeylerin bize bu değerli fırsatları sağlayabilmesi önemli.

20419520272_a85154be5c_o.jpg

Balıkçıl Fotoğraf: Pieter van der Velden, CC BY-NC 2.0 ile.

İrlanda'dan dönerken, önünde bir balıkçılın resmi olan The Poetry of Birds (Kuşların Şiiri) adlı bir kitap aldım. Birinin bana balıkçılın bazı kültürlerde dönüşümün sembolü olduğunu söylediğini hatırlıyorum. Muhteşem biri olan Anne Bean ile bir panelde olduğumu hatırlıyorum; dönüşümden söz ederken, vücudun yedi yılda bir kendini tamamen yenilediğini söylemişti. Her zaman bir şekilde değiştiğini, her zaman dönüştüğünü, her zaman bir şekilde hareket ettiğini hissettiğini söylemişti; ne demek istediğini artık anladım. 


- Starter mayamın yolculuğunun izini sürdüğüm ve onun ilerleyişini takip ettiğim bir performans fikri. 


- Son on yıldan metinleri, nesneleri ve hatıraları, yaşadığım yerden on mil ötedeki bir çember içine gömdüğüm bir performans fikri. On yıl sonra onları tekrar ortaya çıkaracağım. 


- Biriyle, o anda yaşamlarında ulaşmaya ihtiyaç duydukları yere birlikte yürüdüğün bir performans fikri. Oraya vardıktan sonra, bir başka kişiyi gitmesi gereken yere yürütürsün ve böyle devam edip gider. 


Balıkçıl Peter Scupham 
Aralık ayı götürdü bizi boş duran suyun Dumandan bir hayalet halinde yükseldiği yere, kıyılarında sazlar Sert, dengelenen kamışlarıyla; güneş uzak bir köşede. 


Kısa günler acı bir zincir örmüştü Birbiriyle nasıl da eşleşen mavi ve beyaz halkalardan Hava durumu dediğimiz bir denge kurdular. 


Orada, ilk kar yağışı kabuğa döndü, Altındaki nabız yavaş ve kör atarken, Ve her türlü yokluk iz bıraktı yüzde

 
Sanki kaybolmamışız gibi üzerinde yürüdüğümüz Orada sanki bulunacak bir şey varmış gibi Uyuyan dalların kırağıyla gri çapağının altında. 


Gülümsedik ve küçük kelimeler söyledik etkisiz Karanlığa oraya taşıdığımız, Saplarımız ve kışın ölü şeyleri, parça parça soğuk yeller. 


Ve sonra, hiçbir şey ve ağaç kütüklerinin ıssız arazisinden Balıkçıl ortaya çıkıverdi, ansızın ve meydana çıkarttı Buz ve safirin alev efsunladığının kanıtını. 


Community Spirit Açılış Etkinliği 
David Overend 

Bu projeyle en başından beri ilgileniyordum. Çevrimiçi gelişmeleri takip ettikten sonra yüzlerce tahta objenin toplanmasını ve seçilmesini, geminin tasarımını ve Hampshire'da bir kayıkhanede gerçekleşen ortaklaşa inşaat sürecini izledim. Lone Twin’in planlarının azmi ve ölçeği hayranlık uyandırıcıydı. Güneydoğu İngiltere sakinleri kendi hikayelerini anlatmaya ve denize açılabilir bir yat haline getirilecek eşyaları bağışlamaya davet edilmişlerdi. Güney sahili boyunca ve sahilde iç kısımlardan giderek Milton Keynes'e yapacağı ilk seferden sonra, tekne, yelkencilik ve sanatta değerlendirilmek üzere halkın kullanımına açılacaktı. Sürecin dışında kalmış hissediyordum, dolayısıyla açılış etkinliği için orada olmaya karar verdim.

 

Untitled-1.jpg

Community Spirit’in gövdesinde kullanılan bağışlardan biri. Bağış No. 895: Jimi Hendrix’in gitarından bir parça.

Fotoğraf: Toby Adamson, Design Boom aracılığıyla

7 Mayıs 2012 Pazartesi günü Londra Victoria İstasyonu'ndan Emsworth'e giden trene bindim ve vardığımda kendimi sağanak yağışın ortasında buldum. İstasyon duvarının yanında tıkış pıkış toplanmış bir insan kalabalığı otobüsün gelmesini bekliyordu. Bazıları yakınlarda yaşıyorlardı ve tüm bu telaşın neyle ilgili olduğunu öğrenmek istiyorlardı; diğerleri ise İngiltere'nin başka yerlerinden gelmişlerdi: Sanatçılar, öğrenciler, yapımcılar ve nesnelerini bağışlamış olup tekneyi ilk kez görmek isteyenler. Hava sohbet için uygun bir ortam sağladığından kısa zaman içinde “ben”, “biz”e dönüştü. 

Kısa ve ıslak bir yolculuktan sonra marinaya vardık. Yağmur hiç duracağa benzemiyordu ve bu ülkedeki açık hava etkinliklerinde sık sık olduğu gibi, insanların büyük çoğunluğunun muşamba altında oturarak kendilerini yiyecek ve içecek çadırlarına tıkmış olduklarını gördük. Etkinlik bir İngiliz kır fuarının tüm tuzaklarına sahipti: Bölge yerlisinin sahip olup işlettiği bir bar, bir sanat sergisi, ekmek üstü rosto ve tadılıp satın alınmaya hazır bir yerel meyve sebze seçkisi. Bir dizi makaleden oluşan, yanında teknenin yapımında kullanılan tüm nesne ve hikayelerin kapsamlı bir kataloğu da olan David Williams'ın Lone Twin Tekne Projesi hakkındaki kitabı da satıştaydı. 

Bir süre sonra sunucu tarafından tatlı sözlerle sığınaklarımızdan dışarı çıkartıldık. Yağmur yavaş yavaş dinerken yerel bir koro ve bir denizci şarkıları grubu eğlenceyi başlattı. Sunucu, bu projenin baş yapımcısı ve proje yöneticisi Mark Covell'i, kaptan ve mürettebat üyelerini, Lone Twin'den Gregg Whelan ve Gary Winters’ı ve de yüzlerce gönüllü ve bağışçıdan birkaçını tanıttı; böylece bu projeyi gerçekleştiren insanlarla yapılan bu kısa röportajlar müziğin arasına serpiştirildi. 

Her birinin kendi kişisel katkıları ve deneyimleri hakkında anlattıkları hikayeler vardı fakat, daha da önemlisi, hepsi kendisinden daha büyük bir şeyin parçası olduğunu biliyordu: Bir fikir etrafında toplanmanın oluşturduğu topluluk duygusu ve bir şey üzerinde topluca çalışmanın onu mümkün kılacağına dair inanç. Whelan ve Winters'ın ekibi toplayıp yapı ustasını bulma sürecinde, bu kişilerde aradıkları şeyler, inşaatın gerektirdiği uzmanlık bilgisi ve teknik beceri kadar "başka insanlarla rahatça birlikte çalışmak ve bundan neşe duymak ve de öyküler, macera, mizah ve müzik konularında coşku duymaktı" [41].

Untitled-2.jpg

Community Spirit açılış gününün videosu Video: Toby Adamson, Michael Austin ve Lone Twin, Vimeo aracılığıyla

Bütün etkinliğin merkezinde de güzel bir tekne duruyordu. Yakından bakıldığında tasarımın inceliği etkileyiciydi; görünüşte narin bir yüzeye sahipti ancak güney sahilinde yolculuk yapmak için yeterince dayanıklıydı: 


Bir su terazisi ile bir ağaç arasındaki ağartılmış bir at kafasının gölgesinde duran küçük bir fil. Minnacık bir yamaç eviyle bir kemanın üzerinde asılı duran bir helikopter. Çok küçük bir trenin etrafında bir elbise askısı, bir çamaşır askısı ve bir oklava yörüngede dönüyor. Küçük bir kedi, üst üste binmiş iki elektrikli gitara arkası dönük, donakalmış durmakta. Ve bir tenis raketi ile bir kriket sopasının altında bir karıncayiyen metanetli bir şekilde dönüp duruyor. [42]

Yıllarca süren planlama, toplama, dinleme ve inşa etmenin sonucunda ortaya çıkan şey, yeni bir şeyler yapmak için cömertçe bağışlanmış kişisel eşyalardan oluşan bir arşivin temsil ettiği insanların hayatlarının ve hikayelerinin gezici bir müzesi oluyor. Bireysel ve kolektif tarihlerin katmanları ve yapıları somuttur ve bu müzde de uluslararası süperstarlığı (Jimi Hendrix'in gitarından bir parça), denizcilik ikonlarını (Mary Rose'un bir parçası) ve kişisel biyografileri (oyuncaklar, araçlar ve diğer yüzlerce kişisel eşya) bir araya getiriyor. 

Teknenin dokusu saatlerce incelenebilirdi ancak öğleden sonra güneş bulutların arkasından çıktığında, tekneyi çevreleyen kalabalık açılış etkinliğine alan açmak için dağıldı. Bu, toplanmış TV ekibinin ve basın üyelerinin beklediği andı. Büyük bir vinç gemiyi havaya kaldırdı ve küçük bir zamanlama hatasıyla gerçekleşen bir geri sayımın ardından, tekne dikkatlice ve yavaşça suya indirilirken, bir konfeti kanonu patlatıldı ve büyük bir tezahürat koptu. 

Ben, herkesin başkalarının kafasının üzerinden yüzen geminin fotoğrafını çekmek için uzandığı sevinçli bir izleyici kitlesinin ortasında dururken asıl dikkatimi çeken şey, öğleden sonra boyunca gelişen, aşikar bir topluluk duygusuydu. Teknedeki işçilik olağanüstüydü ve Lone Twin'in orijinal fikrini gerçekleştiren teknik ve yönetim becerileri şaşırtıcıydı. Fakat bundan da ötesi, kaybolan çocuğu ve daha sonra kaybolan yaşlı kadını bulmak için yapılan duyurulardı, bar personelinin coşkusu ve anekdotları, proje yöneticisinin kızının söylediği şarkı. Bütün bunlar, merkezindeki tekneyle birlikte unutulmaz bir olay yarattılar. 

Untitled-3.jpg

Teknedeki nesnelerden bazıları: Raket, kaykay ve süpürge. Fotoğraf: Toby Adamson, Design Boom aracılığıyla 

Lansmana kadar tekneyi isimlendirmek için bir yarışma devam ediyordu ve o hafta başında Community Spirit (Topluluk Ruhu) adı konmuştu. Bu isim Tekne Projesi'nin değer sistemini, metodolojisini ve projenin ne yarattığını çok iyi ifade ediyor. Tekne, Güneydoğu İngiltere halkının gönüllü katkıları ve zamanları ile bir araya getirildi; yine de birkaç durağı Brighton, Portsmouth, Suffolk ve hatta karayla çevrili Milton Keynes olan ilk seferinde topluluklarla karşılaşmaya devam edecek. 


Community Spirit, bunun dışında, genel olarak yolculuğa dayalı Canlı Sanat hakkında bir şeyler de ortaya koymakta. Pointed Arrow'un Yorkshire On-Land Boating Club‘ı ve Kieran Hurley'in L'Aquila'ya yolculuğu gibi Lone Twin'in teknesi de insanlarla ve topluluklarla devam eden buluşmalar ve karşılaşmalarla yaratıldı. Bu, canlı karşılaşmanın paylaşılan alanında güzel bir şey yaratmak için birlikte çalışmayla ilgili bir proje. Bir noktasında bu etkileşim anı ortaya çıktı mı, yolculuğun bir geleceği oluyor. Community Spirit bir kamusal sanat ve yelkenciliği besleyerek kendine yeni bir yaşam edinince daha birçok topluluğun hayatına dokunacak. Lansmanında orada bulunmak bir ayrıcalıktı.

bottom of page